yeniden doğacak olsam müzik olmak isterdim

   
     İnsan olduğunuzu en fazla ne hissettirebilir?  Düşünün, sizce nedir? ...
     ....
     Ben bu soruyu kendime sorduğumda, akıp giden bir derede buldum kendimi. Dere yatağının içinde ve kenarında olan taşlara çarpa çarpa, usul usul akıyordum. Gözlerimi bazen korkudan kapatıyor, bazen de ağzıma giren suları püskürtüyor, bazen de bir kaydıraktan kayar gibi akıp gidiyordum;  kollarımı  havaya, ağzıma, akan dereye, gözlerime, yanımdan geçen kuşa götürerek akıp gidiyordum. Bir deredeydim.. Ve İnsan olduğumu en fazla hissettiren şeyi düşünmeye başlamıştım...
     Her eylemin bir sesi vardı. Sessizliğin bile sesi vardı, bir manası vardı. Akıp gidiyorduk. İnsanın yaratıcılığını kullandığı en insani şey nedir, dedim yine sordum kendime.
     Kirpiğimin hareketlerinde, verdiğim ve aldığım solukta, atan kalbim ve damarlarımın taşıdığı kan... Bu dere ile birleşiyor, kuş ile birleşiyor, rüzgarın sesi ile birleşiyor bedenimi saran görünmez bir kalkan oluyordu sanki.          O kadar insancıl bir şeyi bunca yıl görmezden, bilmezden gelerek ne büyük hainlik etmişim meğer dedim.
     Her  şeyin sesi...Evet benden gelip, yaşamla bütünleşen sesler kulaklarımdan kalbime yansıyordu. Kalbimden çıkıp, organlarımı dolaşıp, dışarı ile etkileşim içine girip tekrar bana, kalbime geliyordu. Ve evet, hissediyorum.
    Görünmeyen varlıkların kanıtıdır 'İNANÇ' duygusu. Görüneni ve görünmeyeni birlikte hissettiren bütün insanlığı ortak payda da toplayan o şey varlığımızın yaşamla etkileşimi sonucu ortaya çıkan en insancıl yanımız, MÜZİK!!!
    Elle tutulmayan, gözle görülmeyen, yutkunurken zorlandıran duyguları hissettiren, coşkulandıran, özleme boğan, gözlerimizi dolduran, hayatımızın bir film şeridi gibi gözlerimizden, akciğerlerimizden geçmesini sağlayan     en insancıl şey... İnsanoğlunun yapabildiği en insancıl varlık; MÜZİK!!!!!

    Hepimizin bir bestesi var. Bazen aynı nota farklı uzunluklarda vurulan ritimlerimiz var. Yaşadıklarımızın, doğan güneşin, ölümün, sabah kalkışımızın, köpeklere bakışımızın, ekmek  alışımızın bir müziği var. Bence konuşma olmasaydı, kesinlikle müzik olurdu ve biz kendimizi öyle ifade ederdik. Ama müzik olsaydı konuşmadaki sesler yerine, o zaman insanlığa has felaketleri besteleyebilecek kadar kötü kulağa sahip olanlarımız olmazdı.  Mekanik konuşma yerine, müzik olsaydık her birimiz yaşadığımız yer ' cennet' dedikleri yer olurdu bence...
 


    İçimizdeki cennetleri hissedebilen herkese gelsin.
    Ve
    Evet, ben yeniden hayata başlayacak olsam, bir MÜZİK olmak isterdim.
    Müzik olarak var olmak isterdim.

yok oğlu yok kızı

         Düşün düşün aşamıyorum engelleri...Varamıyorum, yanına çarelerin...!

         Okuyorum..Kendime göre komedi karakteri bulmuş değilim..Ne bu böyle? Ya evlenecek kızlar ya da evli olan ev hanımlarının kocalarıyla dırdırları...Aksiyon istiyorum, kendi kendime konuşmak istemiyorum..Tren eklerken treni kaçırmak, yere tükürmek, pazarda bir şeyler, cadozla bir karı olmak istiyorum..Komik bir sütçü olmak istiyorum... Hep aynı şeyler mi yazılır? Sevgili canım üstadlarımız, hepiniz çok kıymetlisiniz şüphesiz; ama ben bulamıyorum kendimi... Ne olurdu çeşitli karakterleri gösterseydiniz... Ya da ben onlara bir an evvel rastlasam...


        Offf! Canım sıkılıyor! Çok! Bunaldım! Dışarı çıkcam!

küfür yok-koku yok

küfür eden sokak sakinleri çocuklar olunca,nevrim dönüyor!toplarını mı keseyim, yoksa 'yawrum-ablam bak böyle kelimeleri kullanınca ne kadar korkunç görünüyorsun bir bilsen!Kimse seninle konuşmak istemiyor, sana bakmak istemiyor ve çok kötü bir koku yayıyorsun etrafa,tıpkı çöplük gibi...! Bence dene, 'Azra'nın küfür edincene kadar kötü koktuğunu gör...Mesela, yarın küfür etmezsen ertesi gün etkisini görecek, Azra'nın ne kadar kötü koktuğunu ancak o zaman anlayacaksın. Bence Azra'yı bitirmek için süper bir teknik..! Küfür etmeee...!

Sansürsüz Sokağın Sakinleri

                   Arnavut kaldırımlı dar sokakları seviyorum..Onlar da beni seviyor sanırım..Hadi hadi anladım işte..Yine bir arnavut kaldırımlı sokağı buldum,oturdum...Ve film yavaş-naturel çekimle seslerin netliğinden girerek görüntü netliği yakalandığı anda ilk aksiyonla başladı...
             Kameramız kalabalık caddeyi geçsin, yokuşu olan bir sokağı geçsin ve başka bir sokağa sapsın..Ve sesler yükselsin vakit, bir akşam üstü olsun.. ' Lann HAMZAAAAA, Lann HAMZAAAAA, Anna... Av... S.... HAMZAAAAAAA!'    5-6 yaşlarındaki geleceğim böyle seslendi 'HAMZA Efendiye'  Derken diğer elamanların sansürsüz ağızları, bütün cahillikleri sokağın taklitine ses oldular, en çocuk ağızdan..Sansürsüz, orjinal... Ordan çocuklara kızan hep aynı ses 'Ayyyyy, yeter kafam çatladı be!Ne biçim çocuksunuz be!Susun biraz bee!Aaaaaa! ' tabi bizimkilerden ses yok.. Öyle olacak tabi, ne diyecekler..Özür mü dileyecekler, sessiz mi olacaklar? Hem neden sessiz olsunlar ki? Neden?
             Gece de yaşlı teyzelerin apartman girişlerindeki konuşmaları 'Ona da zenginler gidiyor,oradaki havuza..'  Yukarı kattaki genç pencerede biraz durduktan sonra, aşağıdaki teyzeye;
- Gülseren Teyze , bu koku  nerden geliyor?
- Amannnnn,  yandaki Araplardır..Gece gece ne yine kokuttular ortalığı...!
-Ne yapıyorlarmış bu kadar kokacak?
-Aman ne bilelim oğlum..! Ağartmanın girişi temizlendi gördün mü? Oraya bir de bank koyarız...
-Oooo valla , çok güzel olur....Kim temizledi? Belediye mi?
-Belediye elini sürer mi hiç? Biz temizledik...
-Bence apartmandan herkes payına düşeni versin o zaman.
-Temizledik bakalım, konuşuruz onu sonra...
               Biraz sonra pencere kuşu olan genç içeri girer..Aşağıda oturan teyzelerin yanına genç kızlar gelirler..Önce biri gelir, sonra ötekisi..Sohbete dahil olur; 'E, o ne yapmış peki? Hiç bir şey yapmamış mı? Fit vücudumu bpzmak istemiyorum, bazlama koktu'  Gece on ikiye yaklaşıyor tabi bunlar olurken...Yani gece yeni başlıyor.
-Azra ne gülüyorsun ya?
-Ya gülmüyorum..
-Vaka vaka eeee eeeee..Vaka vakaa eee eeeee...Küfür ettin mi? Küfür ettin mi?
               
             


 Bir şekilde uyumaya çalıştım..Dinlemek güzel, canlı masal dinleyerek uyumak hele daha güzel...Değişik değişik rüyalar görebiliyorsunuz...




     Haaa bu arada...
    Sansürsüz sokağın sakinleri için bir şey düşündüm, 'Sokağını Yaşa' projesiyle buradaki çocuklara da bir şeyler kazandırılsa, bu projeden tanıdıklarıma kontağa geçmeye çalışıyorum..İstanbul'da belirlenen sokaklardaki çocuklar- gençler için yapılan bir proje..YKM nin üçüncü ya da ikinci olan projesiydi de hatırlamıyorum tam olarak...Sansürsüz sokağımızın geleceği, başka pencereleri keşfe çıkarsa belki...? Belki sokağımızın geleceği sansürsüzden, Yaşam Sokağı oluverir.. Belki olur diye...!:) Aklıma 'Avare' filmi geldi...İzleyen bilir, izlersen bileceksin..Büyüdüğün çevrenin,seni yetiştiren insanların,  sendeki etkileri çok fazla, çok!


 Not:  Masha Vahdat, IŞIL KASAPOĞLU bugün bunları  kazandım..Teşekkür ederim hayat , ben de seni çok seviyorum ;)
Not: Yok bir şey, iyi geceler :)
Not: Var!Olmaz olur mu!Saat gece 23:40 ve bebe piskileti ile olta atarken sokakta; ' A be KAYANANA NE YAPTIN BİZEEEE, NE YAPTINN BİZEEEEE'  
Not: Yavrum yavrumm benimm :S
Not: :D iyi gecelerrr, o kadar not olur mu akıllım ya :D
Not:Olur! :( Hayırlısınoktakom,,iyi gecelerrr sevgili gezegenim Dünya :) Yaşam, yeryüzünde uykuya dalmak üzere olan ve dalan bütün canlılar, cansız görünen canlılar  iyiii gecelerrrrrrrrr;) sevin beni ulen sevdim sizi ulenn heyt bee! sokağımı yaşaycam bee :D

ben bir ceviz ağacıyım...

         Ben bir ceviz ağacıyım, Gülahane Parkı'nda... Ne sen bunun farkındasın, ne polis,ne diğerleri...
        Her adımda tarihini yaşadığım, gizemine hayran kaldığım, çoktandır bilir gibi, hiç bilmez gibi...
        Mahremin içinde, atlının ardında, şanından nefes aldırmayan, sisi de martısı da vapuru da ayrı bir türkü...Ya varlık ya da yokluğun resmidir burası..Arasındaki renkler, sen de.Yaşadığın gibi renklendirir, hissettiğin gibi yaşarsın.Ruhun gibi, gözün gibi görürsün baktığın her yeri...
        Gel gelelim ki, avuçlarının içi bu kez görkemden, tarihten, insandan değil de kendiliğinden terliyorsa; ne sen bunun farkındasın, ne polis, ne de diğerleri farkında...! Boğazına yumruk iniyor, konuşturmuyorsa seni, bütün yüzün burnun ucunda toplanıp, alnın buruşup, kaşların çatılıyorsa kendiliğinden..Kendiliğinden uyuklayamıyor, ağırlık kaldırıyor, yarını hiç bilmiyorsan..Kendiliğinden konuşup, kendiliğinden ağlaşıyorsan... Tedirginliğinse aynada her karşılaştığın ve heyecanınsa... Neredesin sen de farkında değilsen; öğrenirsin, yaşarsın küçük..!
       Ellerini vurduğun yerlerde kimlerin izleri var bir bilsen küçük, ah ne kadar çok şeyi bilmediğini bir bilsen küçücük...! İşte, o zaman insanlığın cehaletine tutacağın ışığın meşalesini ateşlemiş olurdun..
       Bilmeye çıktığın yollarda çaldığın kapılar seni, sana götürecek..Kaptanın  meşaleyi ateşleşleyecek..Sen de meşaleyi geçtiğiniz kıyılara tutacaksın..Işığa çağıracaksın, insanlığı..Öncü olacak..Öğrenecek sonra da sen öğreteceksin.. Yaşamın oyununu gönlünle, gönlüyle isteyenlere öğreteceksin..
        Gülahene Parkı'ndaki ceviz ağaçları gibi..Sen  cebelleşirken, kimse bunun farkına varmayacak..!Bir sen, bir de gönlü geniş büyüklerin, birer ceviz ağacı olduğunuzu bileceksiniz...

  İşim gücüm budur benim,
  Gökyüzünü boyarım her sabah,
  Hepiniz uykudayken.
  Uyanır bakarsınız ki mavi.
  Deniz yırtılır kimi zaman,
  Bilmezsiniz kim diker;
  Ben dikerim.
  Dalga geçerim kimi zaman da,
  O da benim vazifem;
  Bir baş düşünürüm başımda,
  Bir mide düşünürüm midemde,
  Bir ayak düşünürüm ayağımda,
  Ne halt edeceğimi bilemem.    

kirlendim,düğünden geldim,temizdim

     
    Yüzüme çarpan rüzgar var ya..İşte onun gibi fakat, ağır çekimde yüzüme çarpanlar, gözümün değdikleri, bizler..Düğün ahalileri, akrabalar, mahalleler, şehirler biz işte..Of salak saçma işte.
    Bugün Alparslan Abinin kantinde izlerken ağladığı film aklımda kalmıştı. Ben ki film izlemek fiiline hiç ısınamamışım..Neyse işte, Will Smith'in ''Umudunu Kaybetme''yi izledim...
    Allah'ım yardım et lütfen...
    Duygularımı ifade ederken kelime bulamıyorum..Olmuyor ya!
    Olur mu ki? Bir gün öyle yazsam ki..Öyle yazsam ki...Okumaya başladığım anda, yavaş yavaş hissettiğim duyguyu betimlesem, anlatsam ve her okuyuşumda bu duygularımı başından sonunda kadar yaşadığımı hatırlasam, hissetsem!
  
    Hı bu ara düğünden geldim. Birbirini sevmeyen iki insanı dünya evinin kapısından içeri attık.. Azimle,hoplaya, zıplaya terleyen şişman genç kızlar, bazen aydınlatma görevlerini de gördüler tabi.. He, ayrıca halaya geçileceği sırada ergenus genç kızların sahnenin bir köşesinde; alınlarını çatıp, business woman- iş bitirici triplerinde hararetle- elleriyle ''gel-gel'' hareketi yaparak ve kapı tarafına doğru bağırarak (ki Allah'tan fazla duyulmuyor)
''qıssss, hadi, hadii çabbık'' diğeri, ''Şey ama durun birrrrri daha halebii çalacakk diyoouurum..He işte, halebi de çalacak, ozamana kadar gelirler Aysel, biz sıraya geçek işte''  (terini de siliyor o ara)  öbürü de karşısındakinin görmediği, yenilgiye giden durumdan kurtulma stratejisini bulmuş olmanın haklı-azimli vurgular ve onu da etki altına almaya çalışarak ve kızı hipnoz etmiş gibi, düşündüğü şeyden  vazgeçirerek- ''Yok şey ya,olur muuu öyle, hep onlar oynadı durdu. Bizimkiler de kalabalık yapsın az, çabuk oluuuuuunnn diyoooommmm yaaaaaa ''   diye haklı savaşına devam edişenler işte..
     Kafam ağrıyor-ama iyi olacak-bize ne ya! herkes istediği gibi yaşıyor bana ne! Benim ne haddime!
     Tamam bi şe demedik- ağzımızı da mı açmayalım.
   
  'Siz olsanız gömleği olmayan birini işe ne diye alırdınız?'
  'Herhalde, pantolunun iyi olduğunu  düşünürüm'
    
Sussam, sussam..Susmasam?     
   (nOT: boğazım şişti-bilmiyorum ben hiç bir şey ne olacak'.....)
   Mabel Matiz.. dinlemek güzel mi?

helikopter gelecek-bize yemek verecek

 Halepçeli kız... İşte orada,Uydu!
 Savaşın görünmeyenleri, insan ruhunun üzerinde açtığı derin yaralar, insan ruhuna bıraktığı mayınlar... Sabrın ve çaresizliğin ayakta kalma mücadelesi, kırmızı balıkların gözlerine iyi geldiği ufak bir çocuk.. Ve savaş! Ve barış! Ve ölüm! Ve vahşet! İnsanlığın lekeli tarihine büyük bir katkı daha..Petrol için ''size barışı getirdik'' diyen, açgözlü şerefsizlik..! Ülkelerine doların girmesini merak ve heyecanla bekleyen çocuklar.. Ve yıkımlarını izledikleri, ve bu izledikleri yıkımda  kendi benliklerinin yıkımmının da sessiz anlaşmasını yaptıkları, cahil bir toplum..Müslümanlığın  haramları öne çıkarılarak yıllardır süren geri kalmışlık...Vahşet!!
  Halepçeli küçük kıza, Amerikalı köpeklerden gelen kör-günahsız bir günah, bir doğum, bir  koca ölüm!
  İnsanlık!!
  İnsan olmak...!


http://www.fullizle.org/kaplumbagalar-da-ucar-turtles-can-fly-sinema-izle.fullindirizle.html


  sana hediyem olsun sevgili insan...
  Dünyayı daha iyi hale getirmeye çalıştığın için
  Daha güzel bir dünya için..
  Okumayı ve sevmeyi kendine ilke edin..
 

Sen! İNSANLIĞIN BİR PARÇASISIN!
SEN YANMAZSAN, BEN YANMAZSAM, BİZ YANMAZSAK...
NASIL ÇIKAR KARANLIKLAR AYDINLIĞA?

Yol... Yola çıkacağım! Hemen olsun lütfen!

 




    Uzun uzun gider...
    Uzaya uzaya, işleye işleye, kazına kazına...
    Bir bakmışsın yaz mevsimin en serin, en kokulu günündesin
    Bir de bakmışşsın hiç geçemeyecek, bitmeyecek sandığın kışın soğuğundasın...
    Yoldayım, bir yol ortasındayım..
    İmkansız olmuşken, güvenilecek yer yok geldi
    İmkansızı bekletmelerde miyiz?
    İmkansızı...!
    Arkana baksan dönemezsin, önüne baksan...
    Baksan ve yürüsen, yürüsen, koşsan!
    Koşsan, koşsan, koşsan!
    Koşarken, ayaklarını,ellerin, kollarını sallasan...
    Oradan oradaya zıplasan...
    Koşsan...!
    Koşşşş! KOşşş! bEKLEME YAPMA kOŞŞ...
    Hayatında yarım bıraktığın her şey şimdi önünde!
    Bekleme!
    Koş! Önüne bak ve koş!



   

ona bir oda ver baba.bir evi olsun...

bu insdanlık nereye gidiyor?

     Nedir bu insaoğlundan çektiğimiz? Kardeşi bir dert, arkadaşı bir dert....Ehh yeter ama..!
     İki saattir, onlar için didiniyorum...Bir yer bulalaım oturalım yemek yiyelim dediler..Ama gel gör ki kararsızlar...E ben? E ben de....! Ben de kararsızım...! Sonra  neyse, nereyeoturalım.? Bir dedik ki; Can Kardeşler'de oturalım, sonra YOK Ordan sıkıldık tost yiyelim..Sonra yok canımız tost çekmiyor, şu araya bir bakınalım...Yok burası da olmaz, şu kafeye oturalım...Hıhhh o kafenin önüne gittik; sonra iki saat bekledik..Ne yapsak ne yesek diye? Sonra Red&Black 'e oturalım dedik...Orada bir sürü seçenek var dedim..Sonra gekldik..Menude; sandviç, tost, makarna, spagethi, krep, salata, piliç sote ve çeşitleri, et sote ve çeşitleri, içece de envayır çeşit içecek....(!) YOK SEÇEMEDİK ARKADAŞ...(!) O nnu mu yesem bu nu mu yesem, şunu mu yesem öbürnü mü yesem? En sonunda da NEDEN BURAYA GELDİK ? (!)...
     KARARSIZLIK- SEN KÖTÜ VE YORUCU BİR HASTALIKSIN...!!
     :S :S :S :S
     bu kadar, söyliyim dedim ... :)

Ya HER ŞEY'im Ya HİÇ'İm

    ellerimi cebime sokmalıyım bazencepsiz şeylere dayanamam.insan ellerini nereye koyacağını şaşırıyor. şaşırdıkça ellerimiz çoğalır.dikkat edin bir kez, mutlaka çoğalır.
   
    özgüvenleri, granitten anıtlar gibidir.ancak yine de, en ulaşılmaz özellikleri, tükendikleri anlarda bile kendilerini yeniden üretebilecek donanıma sahip olmalarıdır.hiç pes etmezler.hayatları bir amerikan boksör filmi geçip gider.şiirin anlaşılmayanını, kitabın uzun dipnotlusunu severler,bir de filmin fransızını.
     hiç yıkılmadan yaşamlarını sürdürürler.bir kez bile aşağılanmazlar.herkes tarafından onaylanana kararlılıkları vardır. sevgilileriyle asla yüz-göz olmazlar.sokakta ağlamazlar.
     temiz mutfakta dantelli sohbetler. dingin olmanın büyülü güzelliği.her hafta bir gün, düzenli olarakve asla radikal olmayarak feminist olabilirler.


 

tanıştığıma memnun oldum sevgili Ece Temelkuran...
bunu sağlayan; Başar Şeker'e  çok teşekkürler...

bugün yediklerimi gururl sıralıyorum

  1.    1. sabah 1 tabak cornflakes+biraz ekmek+peynir+domates+1 tabak yeşil fasülye+hobby çikolata
  2.    ondan bir saat sonra; biraz yeşil fasülye+ dolma
  3.    ondan bir saat sonra 5-6 tane tuzlu kurbiye+5-6 tane tatlı kurabiye+ püskevit ve lokum
  4.    ondan biraz sonra bir adet kaşarlı tost+ 1 koca bardk greyfurt suyu+ limonlu,kakaolu,çilekli,karamelli dondurma
  5.   ondan bir saat  sonra; portakal suyu+ fıstıklı ve cevizli baklava ve yanında maraş dondurması
  6.   ondan bir saat sonra; waffle+ şeftalili mango
  7.   ondan  bir saat sonra; işte karışık çerez....
  ondan bir dakka sonra ise ; şu  an saat 01:12 işte siz düşünün günün egzotik kalorilerini :S

güzele geleceği kur, yüreğindekine..

 ''Allah’ım, bana sevinçlerimi ve üzüntülerimi kolayca kaldırabilecek gücü
 ver, bana… fikre saygısızlık etmeyecek ve küstah kudretin önünde diz
 çökmeyecek gücü ver, bana başımı her günkü değersiz şeylerin üzerinde
 tutacak gücü ver..''
       Rabindranaht Tagore

  Nedir bu? Geçidi yokmuş gibi görünen yarın nedir? Nedir bizi birbirimizden ayrı koparan ve bizi birbirimize bağlayan bu hayatta?
  Umutlarımız mı, bekleyişlerimiz mi, beklentilerimiz mi, inançlarımız mı, yaptıklarımız mı...? Nedir bunlar?
  İnsanların birbirlerinden beklenti içinde olması büyük bir yıkım...Beklentilerimiz kendimiz dışında karşılanmadığı zaman hayal kırıklığı, motive düşüklüğü yaşıyoruz... Sadece birilerinden beklentilerimizin yüzünden, içinde olduğumuz duruma karşı değişebiliyoruz...Ne kadar kötü, ne kadar bağımlı değişken değil mi?
  Peki ya kendimizden beklentilerimiz? Kendimizden gelenler, kendimizden gidenler...
  ....
  Hiçbir şey belli değil henüz... Hiçbir şey bulamadım... Bir yere kadar geldim, tıkandım. Saçma sapan ne yazdığımı bilmediğim bir mesaja karşılık alamamak da çok sıradan ama çok berbat bir durum...! Acıtasyon yapıyor gibi olmayayım, yok şunu öyle hissettim yazayım, ne düşünüyorsam yazayım.. Mahcubiyetimi, minnetimi belirteyim abartıya kaçmadan... ! ( Offff...! Ne bu bir sürü bir sürü şey, düşüne düşüne cevap veren hallerim! Her Şey İyi Olacak! Herkes İyi Olacak!

birilerinden vecizeler

           
       
Biri : '' Efendim bu biri daha taksinin şoförü olsa ve
                   Müşteri de bunun takisisine binip, Aksaray'a gitmek istediğini söylese;
                   Bunlar semt olan Aksaray yerine il olan Aksaray' sürerler o taksiyi...Bunlar vizyon ister, vizyon...  Bunlar ufuk ister, ufuk ''

 Mitinglerde sert ifade kullandığınız söyleniyor bunlar için ne söylüyorsunuz?
 Biri daha: '' Önce şunu söyleyeyim,
                    Ben hangi sert ifadeyi kullandım?Şerefsiz, alçak..vs. bnların hiçbirini kullanmadım..''


 Biri daha var: '' Püskeviti eleştirmeyin,
                           Bizim Adana tarafında öyle söyleriz.''
(Önünde duran bisküvit ve lokum dolu tabaktan alması istenir ve alırken sorulan soru)
Siz çocukluğunuzda yiyebildiniz mi bunlardan efendim?
Biri daha var: '' Tabi ki yedim,
                          Garpuz getir diyene; o öyle söylenmez diye karşılık verene bizim oradakiler şöyle der; gavun getir o zaman.''
                         
                     

küçük-yeşil-bilyeler

 Bir varmış bir yokmuş...
 Uzak, çok uzak bir  yerde; küçük yeşil bilyelerin yaşadığı bir ülke varmış..Bu ülkenin küçük yeşil bilyeleri her gün sabah erkenden kalkar; dua eder, sandviç yer, kitap okur, dans ederlermiş...Sonra okullu okuluna, işi olan işine, yaşlı olanlar torunlarıyla parka, torunu olmayanlar can kardeşlerin kurabiye evinde oturur; okudukları kitaplardan bahsederler, yanlarına oturan gençlerin sohbetlerini dinlerlermiş...İşi olamayan yeşil bilyeler de; bakkalda satılırlarmış...
 İşte hikaye bu ya, bakkalda nasıl satılırlar demeyin..Oluyormuş işte..
 Şahane bir şey...

kocaman bir ev ve küçük bir araba

 Yürüyerek insanların içindeydim yine bugün...Oturdum, kalktım ve yürüdüm genelde gözüm hep üzerlerindeydi, hayatlarında, hareketlerinin gösterdiği duygularındaydı...Etkilendim yine bazılarından;
  Baba ve kız veya dede ve kız torunu; önce AVM lavabosundan çıkarken karşılaştım bu ikiliyle, kız önde adam da arkadaydı, sanki küçük kız ne isterse onu yapmaktan mutlu oluyordu adam.Biraz vakit geçtikten sonra tatlı yemek için oturduğumuz yerin balkonundan yan cafenin içine baktım, yeni giriyorlardı buraya, biraz sonra tam karşı çaprazımdaydılar.Karşılıklı oturdular, yine ortamlarından aynı hisseleri yaşadım; adam küçük kızın istediği şeyleri yapmaktan çok huzurlu görünüyordu.Biraz sonra adamın elinde profesyonel bir fotoğraf makinası ile balkonun köşesine geçti, fotoğraf çekti..Ama bir sürü değildi eminim, garip ama eminim işte.Sanki tek bir şeyi çekmek için çıkarmıştı makinasını..Çekti ve fazla beklemeden yerini aldı...
  Sonra üç kişilik aileler çok mutlu göründüler bugün..Bebekler de gülüyorlardı..Babaları, özellikle babalarının onlarla olan mutluluğu ve neşesi aklımda kaldı.Tabi bir de bebeklerin gülümseyişleri..:)
  Yollara düştük yine eve gitmek için... Ah yaşamı yaşama arzusu..Dolu dolu yaşama isteği, huzur dolu yaşama isteği, muhabbbet ve samimşyet dolu yaşama isteği...Her defasında patlak vriri mi bir insan da? Bendeniz de!
   Oturduğum yerlerde değilim sanki, insanları görüyorum, izliyorum evet ama kendim oturduğum yerde değilim gibi de yaşıyorum. Değiştiriyorum istediğim gibi..Sevimli bir sahil kasabası yapıyorum, gördüğüm bir evin ışığından kendi evime dalıyorum, orada oturyorum sanki sokaktaki insanları öyle izliyorum..Hatta huzurla geçen yaşlılık dönemimdeymişim gibi kendi gençliğim  de dahil sokaktaki insanları izliyorum, onları yaşıyorum, öyle yaşıyorum  sanki...
    Kocaman bir evim.Eski evim gibi, büyük, en üst katta, sevimli arnavut kaldırımlı b,r sokakta...Çatı katındayım, çok az eşyam var, çok fazla kitabım var, radyom var çok büyük, boyalarım var, çiçeklerim var balkonumda ve rüzgar gülleriyle dolu balkonumun etrafı...Mutfağım sımsıcak ve samimi, dergilerim mutfağımda, ve bütün çaylarım, o günlük ikramlıklarım... Her yerde mis gibi çiçek kokuları, hatta güzelim lavanta...Her zaman açık bu güzek gerçek ev... Televizyonun sohbet kesmediği, internete girilmeyen harika bir ev..Gerçek ve samimi ve temiz ve huzurlu... Aşağıda da dünyalar tatlısı kırmızı bir woswos ..:)
     Gıcık ev sahibim yüzünden şimdi hepsine baya uzağım:/// Dertlendim, uyuyçam :/
     İyi geceler benim sevimli gezegenim..Ha bir de radyoda sürekli radyo 3 açıkmış :(..
    
     (Not:  Bugün pilates lastiğimi de aldım, çok mutluyum..:) Evettt sıkıştır, sıkıştır, sıkıştır, çek karnı çek çek çek çok güzel bayanlar, harikasınız :/ Kadın hiç terlemiyor ya :S E.Ş.)

hayat bazen trajedidir

  Dimdik ayakta dur ve üretken ol.
  Toleranslı ve esnek ol.
   Kendine karşı dürüst ol.
  Yalnız dur ve birlikte dur.Cesur ol. Sabırlı ol.
  Nefes al.
  Yüreğinin sesini dinle.
Dürüst ol.
Gerçek içi dışı bir, doğru ol
 Yüreğinden konuş.
 Dağları dinle.
 Şarkılar söyle.
 Kendini özgür bırak.
 Tereddüte kapılma.
 Gül ve kahkahalar at.
 Ağlamak istediğinde özgürce ağla.
 Ellerini kullan.
 Kendini olduğun gibi sev.
 Küçük şeylerin güzelliğine saygı duy.
 Romantik ol.
 Sevilmeye izin ver.
 Yıldızları dinle.
 Oyunlar oyna.
 Fırsat buldukça sarıl onlara.
 En yaşlıya da en gence de saygı duy.
 Tanrıya en yakın onlardır.
 İnancını asla YİTİRME!

benim canım domatesim

  Harika bir uygulama ile sabah sabah gıcık olmuş durumdayım...Neden? Hem de sabahın erken saatlerinde huzurla kahvaltımı yaparken üstüne üstlük bir de domates yerken, televizyondan gelen ses ' domates fiyatları pahalılaştığı için artık aralarında Çin de olmak üzere, ithal domates kullanacağız' ...
  Of :( Ya ben kendi domatesimi yemek istiyorum.Ben kendi yetiştirdiğim domatesimle hazırladığım kahvaltılarda, sandaviçlerde, yaptığım yemeklerde çocuklarıma domates yemenin mutluluğunu yaşatmak istiyorum.Her şeyin taze olduğu pazardaki amcanın kendi yetiştirdiği domatesleri satın alıp gelmek istiyorum.Ürününü övsün, ondan emin olsun istiyorum.Domates ile ilgili yine yeni bir şey öğrenerek amcaya 'hayırlı işler amca' demek istiyorum. Ve bundan acayip mutlu olup evime de aynı ışıltıyı, o sohbetteki güzelliği götürmek, o güzeliği evimde de yaşatmak istiyorum.
  Ya ben kendi domatesimi yemek istiyorum.:( 
  Neden böyle durumlarda bir şey yapamıyorum? İdeallerim elbette var, fakat bu tarz gelişmeler beni başbakan olmam konusunda körüklüyor. :d Sadece beğenmediğim için  koca koca heykeller dakikasında yıkılıyorsa, buna ses çıkaranlara rağmen, emeklere rağmen, ona harcanan onca paraya rağmen sırf  beğenmediğim için yıkılıyorsa, öyle bir şey olabiliyorsa; kendi domatesimi yiyeceğim dediğimde, yememek imkansız olur sanırım.
Kendi domatesimi yemek istiyorum ben. Çok üzülüyorum böyle şeylere, canım çok sıkılıyor.  :((

ben çok sevdim ;)

<iframe style="display: block;" height="168" src="http://www.polyvore.com/cgi/browse.sets?.mid=embed-car-2473715&_out=embed&display=car&displayOptions=%7B%22withBy%22%3A0%7D&size=m&sort=-pop&src_action=browse.sets&uid=2473715&.locale=tr" frameBorder="no" width="524" allowTransparency="true" scrolling="no"></iframe><div style="width: 524px; text-align: center; padding-top: 2px;"><small><a href="http://www.polyvore.com/cgi/profile?.mid=embed-find-2473715&amp;id=2473715" target="_blank">beni polyvore da bulun</a></small></div>

kültür fakiri hissetmek

http://tr.wikipedia.org/wiki/Akira_Kurosava

 dk-ben mi ben aslında tiyatrocu olmak istiyorum...
 - yapma ya ben tiyatroculara gıcığım var. hepsine de diyorum işiniz ne, hayat bir oyundur dememiş mi Shakespeare'de?...
dk-demiş! demiş, demiş de... ben böyle mutlu bir hayat yaşayacağım...ayrıca Shakespeare'nin de her dediğine inanma (!)  hayat bir oyun evet, herkes oynuyor! hem ayrıca 'sanat sokaktan doğar'...( tabi bir şeyler daha dedim, tam olarak hatırlamıyorum ne söylediğimi ama onu ikna ettim sanırım...)
-  'akira kurosawa'nın filmlerini mutlaka izle, oyuncuları izle.bir filminde richard gere'yi oynatmış hatta en son röportajını da Gabriel Garcia Marquez'e vermiştir kendisi...'
dk- Yok ya ben filme izlemekten çok sıkılırım, film kültürüm pek yoktur öyle...
- hatta en son röportajını da Gabriel Garcia Marquez'e vermiştir, kendisi...'
dk- (tabi bildiğin-sevdiğin  bir ismi duymanın heyecanı ile...)  Ayyyy, hadi ya ben Gabriel Garcia'ya bayılırım çok severim kendisini...
- 'Okudun mu Yüzyıllık Yalnızlığı?'
dk- Hııı hııı okudum tabi...( yalan halbuki yarıda kalmıştım..:/ her defasında şu kitabı artık bitireyim derken yılların geçtiğini bugün anladığım tek kitaptır kendisi :/ )
tabi karşımdaki pek de bunu yememiş bir edayla
-ya orada maya uygarlığından bazı esintiler yok mu... nasıl değişik hissediyorsun kendini öyle...
dk- (okuduğum yere  kadar hatırladığımdan) ya ama şu başlardaki ölüm falan ne garipti öyle ya, korkuyordum bazen ( :S ne sahtekarım, yapmacığım ya, aman bitiremedim işte ne var? sen de bizim bitiremediğimiz kitabı iyi ki okudun be kardeşim .....)
(derken derken patlanır...)
-Aaaaa, hem tiyatrocu olmak istiyorsun hem de sanatla alakan var... (ukala ukala ve pişkin pişkin ve tabi sırıtarak sırıtarak der)
dk- eeeeee! aman canım sende!  ne öle kukuriko,bilmem maya vırt zırt! izledin mi izlemedin mi falanlar ?!! 'TITANIC' i izledim ya işte daha ne :/?? Oluuummm oluummm bakkkkk, uzaklarda arama sen uzaklarda...Biz Asmalı Konak, Yaprak Dökümü, Öyle Bir Geçer ki Zaman ki... kendimizden olan şeyleri izliyoruz diye, iki saattir ne bu tripler entel edalarrrr :?? :SSS?
-doğru Türkiye'deki bir konservatuvarlarda anca bu yeterli  olur, sen de haklısın..(lafa bak, lafa!!)
dk-sen ne bu memnuiyetsizlik falan...ne yani? sakalımızı uzatıp, entel yorumlar biz de biliriz amaaa işteee gel gör ki...( yani resmen saçmalama evrelerine devam; yıkılmadım ayaktayım naraları..)
şive değişiklikleri, konum değişikleri yaparak durumu bir de kendi tiyatral karakterimle özetledikten sonra..)
- ayyyyyy... sen daha şimdiden böyleysennn..eyvah..sen git tiyatrocu ol, daha bu zamandan böyle isen ileriyi düşünemiyorum bile ...;)
 Sağolsun valla :/  kendimi yırttığımı hissettim bugün..Neden? Daha çok okumak gerek onu bir kez daha anladık!

Güne Başlarken

   Güne güzel başlamak için ne yapmak gerek?
  1- Bir kere erken kalkmak şart
  2- Sonra sabahın ilk hareketlerini yap, güneşe çık, havayı solu, yürüyüş yap
  3- Yıkan, temizlen, güzel kok ve koş kendine harika bir kahvaltı hazırla
  4- Kahvaltını uzun uzunn yap, vakit darlığı çekme
  ....
   çok zinde olacaksın :)  söz veriyorum ;)

hira griza: İneği at gibi alıştır, nur topu gibi atın olsun :)...

hira griza: İneği at gibi alıştır, nur topu gibi atın olsun :)...: "http://friendfeed.com/gutter1/50515a0e/almanya-da-15-yasndaki-regina-mayer-tum Çok hoş ya...:))"

İneği at gibi alıştır, nur topu gibi atın olsun :)

http://friendfeed.com/gutter1/50515a0e/almanya-da-15-yasndaki-regina-mayer-tum    


Çok hoş ya...:))

hira griza: Lütfen oyunuda o!l

hira griza: Lütfen oyunuda o!l: " ''kayna kazanım kayna yan ateşim yan..!'' Tiyatro oyunlarında arkada figüran olan ar..."

Lütfen oyunuda o!l

   ''kayna kazanım kayna
      yan ateşim yan..!''
  Tiyatro oyunlarında arkada figüran olan arkadaşların, kimsenin onları görmediklerini sanarak, ya da görünmediklerini sanarak ya da ne sebeple olursa olsun ; kendi aralarında konuşmalarına si-nir o-lu-yo-rum!!!
  Ne demektir bu ya? Ne biçim bir anlayıştır, motivedir, saygıdır!! aten sahneledeğin oyun karakter oyunculuğu gerektiriyor, figüransan dahi adam gibi figüranlığını yapsana! Rolünü mü küçümsüyorsun yoksa, içten içe? Sakın  böyle bir yanılgıya girme bir kere!  Lütfen oyununda ol, en içten, en gerçekçi figüran ol! Anlamayalım biz, senin oyun dışında bir ruhun olduğunu!
   Sahnedeki lütfen 'ruhunla oyununda ol!'    beni Sİ-NİR ET-ME..!!!
   Ellerini kavuşturup sessizce bekledi.Sadece düşünmek ve hissetmek istiyordu. 'Hayır' diye içinden geçirdi.'Hayır onları bile hak etmiyorum.' mutsuz olduğunu düşünmek istemiyordu.Bu yüzden 'sınıf atlamak' dedi adına...
    Mutsuz akşam vakitlerine umutlu el sallamak en çok sevdiği oyundu.Zaman denilen devasa varlığı 'an' ile sınırlayıp,uzaklaşmak...Mükemmellik aslında ta içinde saklıydı! İyi etmenin,iyi olmanın hoşluğu onu öyle bir gülümsetirdi ki...Bazen bu abartılara kaçar,çeşitli uyarılar alırdı.Cinsiyetin getirdiği bir 'hanım'lık ilkesi vardı.Siz kahkaha atarsanız bir 'hanımefendi' olamamaktan ziyade basit bir kız oluyordunuz.Hele ki yaşadığınız şehir küçükse...!
    Her şeyi bir kenara fırlatıp 'paşa gönlüm' ben geldim diyerek;kendi benliğimizin farkında olmaya,yaşamaya  hem de  kahkahalarla...Siz-Biz ayırmadan hep beraber yaşamak.... konuştu kendiyle saatlerce...Durdu bir an!
    ....
    İşte hesaplanmayan şey,belki de sınırlıydı Dünya...En somutlarda,en sınırcıydı belki! Irk vardı,renk vardı,dil vardı... Yaşamak ve yerini bulmak irade istiyor dedi.Gözlerinden süzülen umutlar kendi karanlığının en büyük silahıydı,yaşama belirtisiydi onlar ve yalnız olmadığının... 
    Sokağa indi...Yüzler durgun,yüzler ciddi ve egoist... 
    Düşündü yaptıklarını,
    Hatırladım...Binlerce kurdun içinde 'elma olmak'  yok olmaya mahkum olmaksa;bu hangi oyun?
    Oyunun bir kuralı var mı ki?
    Farkında değil misin?
    ...
    Ben oynuyorum....
     
     

Bir...

   Bir...
   İKİ...
   Üç...
   Merakla bir şeye başlamak nasıl bir duygu? Ya da rastlantıyla...? Merakla  başlamak ve rastlantıyla başlamak arasındaki fark şudur;zihninde bulanıklık...Birincisi merakla başlamak sonun nereye varacağını merak eder ve bu sona gidene kadar zihin bulanıktır,net değildir...Diğeri  ise beyine başlama emri vermediğinden,önüne çıkan kapıları açarak devam eder.Endişelenmez fazla,en sondaki kapıyı düşünmez.Zamanını geçirir öbür 'rastlantı kapılarına' geçer..Açar girer,diğerini açar öbürüne geçer..Kafası rahattır,kuralsızdır,elindeki şartlara bakar,oynar kendine uymazsa anında terk eder..Uyarsa kendi gibi benimser...Rastlantıyla başlamak,türlü türlü meşgaleler getirir bu da uzmanlaşmayı engeller...Merakla başlayan benimsemeyebilir ama süreklilik gösterir,dikkat ve odak vardır...
   Bir yola çıktım ben...Bir gezi belki de...Yolun nereye gittiğini pek biliyor sayılmam yani...Bu yol belki  Lüsyen'e evini bulduracak,belki de Sami'yi konuşturacak...
   Dokunduğu her yer toprak gibi bereketli olsun..Harikalar yaratan,on parmağında bin marifetli 'insanlığa'...
Çok Yücesiniz...